Cinso… Kral… Yiğido… Aslan parçası… Minik kuş… Paşa… Bunlar biricik Cinsişkomuzun “nick name”lerinden yalnızca birkaçı. Cins, ofisimizin dünya tatlısı kedisi. Bugün Cinsişkonun doğum günü. O yüzden haykırıyoruz bugün yere göğe: İyi ki doğdun kral!
Cinso’nun adını Cins koymamızın ardında şöyle bir fikir vardı. Cins kedilere karşıydık ve hayatımıza olabilecek en düz kediyi sokmak istedik ve ironinin köpeği olduğumuz için bu düz kediye Cins ismini koyduk. Ne var ki biriciğimiz Cinso henüz ilk günden sıradan bir kedi olmadığını kanıtladı. Evet, herkesin evladı kendisine tatlı ve eşsiz geliyor. Muhtemelen bizim burada bahsedeceğimiz Cinso özellikleri de alelade kedi özellikleridir. Ama yani ne yapalım… Sevmeyelim mi yavrumuzu.
Cinso, deyince ilk olarak aklımıza onun ne kadar beyfendi olduğu geliyor. Cins’i zorla alı koyup, dakikalarca sıkıştırsanız, kaçmak istediğini çok açık bir biçimde belli etmesine rağmen onu azad etmeseniz dahi asla bize karşı ters bir hareket yapmaz. Bugüne kadar yiğidimizin bir tırnağını, bir tıslamasını görmedik. O kadar beyfendidir ki sevdiklerine teslim olmayı her zaman bilmiştir. Öyle ki bir yerden sonra her zaman kendini salıp rahatlamasını da becerir.
Cinso’nun sülalesi rahattır. Kendisini sevdirirken daima olabilecek en gevşek halde olur. Kendisine dokunulmasından çok hoşlanır ve en güzel yanı da kendisinin bu konuda asla bir kırmızı çizgisi yoktur. Sırt, göbek, popo, bıyık… Yeter ki dokun.
Ofise geldiğinde 3 aylık bir bebekti ve gerçekten aşırı hızlı bir biçimde büyüdü. Yaşadığı yerde ona sağladığımız fiziksel imkanlar sayesinde son derece sportif, sağlıklı bir kas yığınına dönüştü. Öyle ki 6 aylıkken veterinere götürdüğümüzde, doktoru Cinso’yu gördüğünde “Çüşşşş” demekten kendini alıkoyamamıştı.
Kralımız, en başlarda aç gözlü bir şerefsiz olmasıyla bizleri delirtmişti. Bu konuda yalan söylemenin anlamı yok. Sürekli yenilen yemeklerden istiyor ve bunun için onurunu ayaklar altına almaktan da çekinmiyordu. Çünkü Cinso’nun dini imanı yemektir. Bir yemek masaya geldiğinde Cins, önce masaya doğru uzanıp gerinir. Fakat bu bir yalandır. Her zaman sizin sınırlarınızı ufak ufak test eder. Bir iki ay amansız bir mücadele vererek Cins’i bu işten vazgeçirmeye çalıştık. Ancak nafile. Sonunda bunun asla kazanılamayacak bir savaş olduğuna karar verip teslim olduk. O zamandan beri, dışarıdan yemek söylerken artık Cins’i de hesaba katmaya başladık ve böylece kralla sofraya oturmanın keyfini de deneyimlemiş olduk.
Peki bu yiğidoya neden yeri geliyor minik kuş diye sesleniyoruz. Yanıtı basit. Çünkü o bir minik kuş. İncecik bir ses tonuna sahip. Sohbet etmeye bayılıyor. Bizlerle uzunca diyaloglar kurmak konusunda her zaman çok cömert.
Cins, 6 aylıkken ona artık bir dost lazım dedik ve 3 aylık bir dişi olan Mantar’ı yuvaya aldık. Cinso, ilk bir iki hafta beyfendiğilinden ödün verip ufacık kıza pis pis hallense de kısırlaştırma operasyonu sonrası bu işleri artık arkasında bırakmayı bildi. Cinso, öyle iyi bir ev sahipliği yaptı ki Mantar’a, onun ofise alışma sürecinde her zaman abilik yaptı ve yol gösterdi. Bugün artık Cinso ve Mantar, birbirlerini temizleyen, sarılarak uyuyan ve her zaman birbirlerinin arkalarını kollayan iki sık dost. Bu da bizim gururumuzdur.
Malum ofisimizin adı Pan’s Social House. Bu, arada mekanımızda eş dost partiler düzenlediğimiz anlamına geliyor. Peki bu tarz günlerde Cins ne yapar? Odasına geçer ve bangır bangır müzik eşliğinde mışıl mışıl uyur. Ayrıca parti sonuna doğru odadan kaçıp herkesin ilgi odağı olmak gibi bir geleneği vardır.
Peki Cins, kusursuz mu? Elbette değil. Klozet kapağı açık mı kaldı? Cinso hemen içindedir. Tuvalete bir gidersiniz bütün klozet kocaman pati izleri… Üstelik Mantar’ı da kendine benzetti. Ekipçe hareket ederek içerisinde içecek olan tüm bardakları devirir, bütün çöpleri dağıtır, etraftaki her şeyi bir oyun nesnesine dönüştürür. Bu anlamda Mantar’a kötü örnek olmuştur.